Allah (c.c.) bütün evreni, doğayı koyduğu yasalarla yönetir. Bu yasalarda istediği şekilde tasarruf etme hakkına sahipken genellikle bunlarda kıl kadar bir sapma bile olmaz. Bu yasalara sünnetullah da denir. Örneğin dünya kendi ekseni etrafında yirmi dört saatte, güneşin etrafında 365 gün 6 saatte dönüşünü tamamlar. Bu evren var olalı beri böyledir. Tüm evrenin dengesi bu sayede korunmaktadır. Şayet dünya bu dönme olayını terk etse güneş sistemi birbiri ardı sıra dizilen domino taşları gibi yıkılıp giderdi. Evrendeki bu denge, yıldızlardaki yer çekimi ile gezegenlerdeki dönme ile meydana gelen merkez kaç kuvvetinin etkilerinin bir uyuma dönüşmesiyle oluşmaktadır.
Allah’ın (c.c.) evrene ve doğa yasalarına tam bir hâkimiyeti vardır. Kıyamet günü bu yasalar değişecek ve yıldızlarla gezegenler çarpışacak, dağılacaktır.
Allah (c.c.) insanlara verdiği kısmi irade ile hayır ve şerri seçme izni vermiştir. Toplumsal yaşam bu iznin kullanıldığı bir alandır. Allah’ın (c.c.) dini Peygamber Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimiz ve dört sahabe döneminde örnek birer toplum ve devlet olarak hayata geçirilmişti. Sonradan bu örneklik pek çok İslam devletine de model oldu. Tarihte bazı toplumlar Kuran-ı Kerim’i ve Peygamber Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimizin yaşamını temel alarak örnek devletler kurmuşlardır. Adaleti ve huzuru bizleri imrendirecek ölçülerde yaşamışlardır. Başka toplumlara ulaştırmaya çalışmışlardır. Bunlardan Osmanlı Devleti ilk akla gelen örnektir.
Allah (c.c.) nasıl evreni ve doğayı yasalarla yönetiyorsa toplumları da şu ilahi yasayla (sünnetullahla) yönetmektedir: “Bir toplum kendinde olan durumu değiştirmedikçe hiç kuşku yok ki Allah da o toplumda olan hali değiştirmez. Allah bir toplum için kötülük irade buyurdu mu onu geri çevirecek kuvvet yoktur. Artık Allah’ın dışında da başka bir yöneticilerin yöneticisi (el-Vâlî) yoktur (Ra’d suresi, ayet 11).”
Ayette her ne kadar Allah’ın (c.c.) el-Vâlî güzel ismi mastar olarak geçse de burada bu güzel ismin ne anlama geldiğini, Allah’ın (c.c.) toplumların yönetimdeki işleyişine koyduğu sünnetullahla birlikte anlamaktayız. Şöyle ki: Toplumları Allah (c.c.), genel olarak inançlarına, manevi yönlerine, ahlaki durumlarına uygun olarak yönetmekte, daha doğrusu başlarına kendilerinin bu açılardan genel durumunu temsil eden uygun yöneticileri getirmektedir. Buna göre temiz bir toplumun başına iyi bir yönetici gelirken her türlü günaha batmış, manevi yönden çökmüş bir toplumun başına da bir ahlaksız geçmektedir. Gerçi demokrasi ile yönetilen ülkelerde bundan başka bir sonucun da ortaya çıkması elbette mantık kurallarına aykırıdır. Çünkü herkes kendisine benzeyen insana oy verecektir. Ama Allah (c.c.) toplumların yönetimi için böyle bir sünnetullah belirlediğini söylüyorsa bunun yönetim biçimi ile bir ilgisinin olamadığını, monarşi veya diktatörlük rejimlerinde de bunun geçerli olduğunu düşünebiliriz. Çünkü evren ve doğada gördüğümüz sünnetullahın değişmezliği, toplum için konan bu yasa için de geçerlidir.
El-Vâlî (yöneticilerin yöneticisi, mülkünde istediği gibi tasarruf eden) güzel ismi ile kula düşen görev, milletin manevi yönü nasılsa öyle yönetilir, biçimindeki ilahi yasadan esinlenerek milleti aydınlatma, eğitme konusunda üzerine düşeni yapmaktır.
Muhsin İyi