Allah’ın (c.c.) doksan dokuz güzel ismini ezberleme isteği bende ilk kez üniversite yıllarında uyandı. O zamanlar Kuran-ı Kerim mealini yanımdan hiç ayırmazdım. Ders çalışma aralarında okur, kendimi bu yolla dinlendirirdim. Ayetlerin içinde ve sonunda geçen Allah’ın (c.c.) güzel isimleri çok dikkatimi çekerdi. Surelerin ve ayetlerin özetlerinin, daha doğrusu tek kelimeye indirgenmiş biçimlerinin bu güzel isimlerde gizli olduğunu görürdüm. Kuran-ı Kerim’in sırrının bu güzel isimlerde olduğunu düşünürdüm. Allah’ın (c.c.) güzel isimleri ile ilgili şu hadis-i şerif de o zaman ilgimi çekmişti: “Allah’ın doksan dokuz ismi vardır. Kim bunları sayarsa cennete girer.” Bu hadis-i şerif uyarınca ben de peygamberimizin müjdesine nail olanlardan olmak istedim. İlahiyat fakültesine giden bir arkadaşımdan hemen bu güzel isimleri bana bir kağıda yazıp vermesini rica ettim. Dediğimi yaptı. Ama ezberim kuvvetli olmasına rağmen bir türlü bu güzel isimleri hafızama tam olarak yerleştiremedim. Bir süre sonra bunları ezberleme hevesi de bende söndü. Aradan on üç yıl geçtikten sonra bu arzu bende yeniden uyandı. Herhalde tövbe nimetine erdiğimden olacak, bu sefer bu güzel isimleri çok kısa bir zamanda hemen ezberledim.
Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini sabah namazını kıldıktan sonra tespihle ezberden hızlı bir biçimde sayıyorum. Eğer yanlışlık yaparsam -her otuz üçe geldiğimde hangi isme ulaşmam gerektiğiyle bunu biliyorum- ilgili otuz üçün başında birkaç kez “estağfurullah” diyerek yeniden çekiyorum. Yanılma çok ender oluyor. Sonra bu nimeti bana verdiği için aynı hızla doksan dokuz kere “elhamdülillah” diyerek tespihi tamamlıyorum. Sayma işi bir iki dakika bile sürmüyor. Tabii bu sırada her güzel ismin anlamını bilerek çekiyorum, ama üzerlerinde düşünmek olanağı bulamıyorum. Yalnız bu sayede yaşamımda her varlık, olay ve olguda Allah’ın (c.c.) güzel isimleri üzerinde düşünmek gibi bir alışkanlık, daha doğrusu bir yaşam biçimi kazandım. Bu da imanımı her gün daha da güçlendirmektedir. Allah’ı (c.c.) ezberlediğim bu güzel isimler sayesinde daha iyi tanıdığımı, tanıyacağımı düşünmekteyim.
Hadis-i şerifin müjdesine ahirette eremesem bile Allah’ın (c.c.) bu güzel isimlerini ezberlemekle dünyada iken bile çok şey kazandığımı, kazanacağımı sezmekteyim. Bunun yaşamımın daha erken bir evresinde gerçekleşmediğine her zaman hayıflanmaktayım. Çünkü Allah’ı (c.c.) tanımak, imanın yakinleşmesini gerçekleştirmektedir. İman ise, kalbe huzur ve mutluluk vermektedir. Dünyayı, yaşamı Allah’ın (c.c.) rızası doğrultusunda anlamamızı ve anlamlandırmamızı sağlamaktadır. İbadetlerdeki şevki artırmaktadır. İbadetleri nefse ağır gelen bir yük olmaktan çıkarmaktadır.
Allah’ın (c.c.) her bir güzel ismi O’nun bir sıfatını temsil etmektedir. Mümine yakışan şey Allah’ın (c.c.) ahlakıyla ahlaklanmaktır. Allah’ın (c.c.) ahlakıyla ahlaklanmak da O’nun güzel isimlerini tanıyıp gereğini yerine getirmekle olur. Bu açıdan her bir güzel ismin kulda oluşmasını amaçladığı güzel bir huy, ideal bir ahlak söz konusudur. Güzel isimlerin açıklanmasında biz bu noktaya elimizden geldiğince dikkat ettik. Buna göre kimi güzel isimler nefsimizi terbiye etmeyi sağlamakta; kimisi de eksik, yanlış Allah (c.c.) inancımızı düzeltmekte, Allah’ı (c.c.) yüceltmektedir.
Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini ezberleyip her gün sabah namazından sonra saymaya başladıktan ve her birinin anlamını öğrenip üzerinde düşündükten sonra konuyla ilgili müjde içeren hadis-i şerifin Allah’ı (c.c.) dosdoğru tanıyıp yüceltmeyi ve Allah’ın (c.c.) ahlakıyla ahlaklanmayı amaçladığını düşünmeye başladım. Kuşkusuz ebedi cennetin o kadar ucuz olmadığını herkes bilir. Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini ezberlemek, saymak, onların anlamlarını bilmek, üzerinde düşünmek de güzel işlerdir. Bir çalışmadır. Allah (c.c.) en ufak bir emeği bile boşa çıkarmaz. Karşılığını kat kat fazlasıyla verir. Ama bu güzel işlerin ötesinde bu güzel isimlerin anlamlarının gereğini yapmak, yani Allah’ı (c.c.) dosdoğru tanıyıp elinden geldiğince tazim etmek ve O’nun ahlakıyla ahlaklanmak çok daha büyük bir iştir. Yaratılış amacına ulaştıracak bir çabadır.
Kitabımın böyle güzel bir niyet taşıyanlara, yani Allah’ı (c.c.) dosdoğru tanıyıp elinden geldiğince yüceltmek, O’nun ahlakıyla ahlaklanmak isteyenlere yardımcı olmasını istedim.
Maalesef insanoğlu çıkarsız bir işe pek sarılmıyor. Havas (Seçkin kimselerin) ilmi adı altında Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini açıkladığını iddia eden pek çok eserde bu konu çok farklı bir bakış açısı ile işlenmektedir. O tür kitaplarda Allah’ı (c.c.) dosdoğru tanıyıp yüceltme, O’nun ahlakıyla ahlaklanma gibi bir amaç yerine her bir güzel ismin genellikle insana dünyada neler kazandıracağı üzerinde durulmuştur. Bu tür kitaplarda her güzel ismin hangi gün ve saatte ne kadar çekileceği, bununla da ne yararlar elde edileceği anlatılmaktadır. Kuşkusuz zikir bir ibadettir ve her insanın ibadette gözettiği amaç birbirinden farklıdır. Kimisi cehennem korkusuyla, kimisi cennet arzusuyla, kimisi de Allah (c.c.) rızası için ibadet eder. Bunlar içinde en makbulü Allah (c.c.) rızasıdır. Ama ilgili kitaplarda Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini zikirle dünyevi bazı istekler de söz konusu edilmektedir. Örneğin, el-Muğnî güzel ismini şu günde şu kadar çeken kimseye Allah (c.c.) büyük bir zenginlik verir, denmektedir. Bir Müslüman düşünün ki Allah’ı (c.c.) kendisine zenginlik vermesi için zikrediyor, yani dilinde Allah’ın (c.c.) güzel bir ismi olduğu halde gönlünde dünyalık arzusuyla Allah’a (c.c.) yaklaşmaya çalışıyor. Bu gerçekten iğrenç bir şeydir. Hele hele bu güzel isimleri arasının bozulduğu Müslüman kardeşinin başına bela ve musibet gelmesini sağlamak veya ölümünü gerçekleştirmek amacıyla zikredenlere ne demeli acaba? Şu ayet-i kerimede bu gibi kimseler çok şiddetli bir biçimde uyarılmaktadır: “En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na en güzel isimlerle dua edin. O’nun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır (Araf suresi, ayet 180).”
Kuşkusuz dualarda ahiret olduğu kadar dünyevi her ihtiyacımızı da Allah’tan (c.c.) isteyebiliriz. Bu açıdan Allah’tan (c.c.) zenginlik de istenir. Bu sayede zenginliği verenin Allah (c.c.) olduğu da bilinmiş olur. Ama bu çeşit bir zenginlik istenirken halisane bir niyetle Allah’ın (c.c.) dini ve rızası da gözetilir. Hakkında hayırlı ise nasip olması istenir. Yine bu dualar öncesinde Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini zikretmek duanın kabul edilmesine de bir vesiledir. Ama dinin ruhu ve gayesi ahirettir. Ahirete yönelik bir hayır içermeyen dünyalığın olmaması, olmasından daha iyidir. Yüce Allah (c.c.) Kuran-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Kim ahiret mahsulü isterse onun ürünlerini fazla fazla artırırız. Kim de sırf dünya menfaati isterse ona da ondan veririz, ama ahirette onun hiç nasibi olmaz. (Şûrâ suresi, ayet 20).”
Havas bilginlerinin Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini çekileceği gün, saat ve sayı ile sınırlamalarının Kuran-ı Kerim’deki ve hadis-i şeriflerdeki delillerini bulamadım. Gerçi namaz sonunda okunan tespihlerin 33’er adetle sınırlanması, bir kısım hacetler ve faziletler için bazı surelerin adetlerle belirtilmesi itiraz için sünnetten delil olarak hemen akla gelebilir. Ama konumuz olan ebced hesapları ile Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini belli bir sayıda zikir için Kuran-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde bilgi mevcut değildir. Kuşkusuz pek çok İslam aliminin ve mutasavvıfın beyanları, bu konuda sundukları iddialar ve örnekler ile anlaşılmaktadır ebced hesapları ile her bir güzel ismin zikir sayısı arasında bir uyum, uygunluk söz konusudur. Kuşkusuz Allah (c.c.) ezeli ilmiyle bunu bilmekteydi ve ebced hesapları ile her bir güzel ismin zikir sayısı arasındaki söz konusu uyumu ve uygunluğu da gözetmişti. Yine dinde kutsal, faziletli sayılan gün ve geceler de bulunmaktadır. Her bir güzel ismin haftanın bir gününde ve belli bir saatinde çekilmesinin daha bir yararlı ve faziletli olduğuna dair düşüceler de bir tarafa atılacak cinsten değildir. Ama tüm bunlara rağmen zikir haddizatında çok samimi bir ibadettir. İçten gelen bir duyguyla yapılır. Onu gün, saat ve sayı ile sınırlamak doğasına uygun düşmez. Nitekim Allah (c.c.) da kutsal kitabında bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler, Allah’ı çok zikredin (Ahzab suresi, ayet 41).”
İnsanın tek başına yalnız havas bilgileri ile zikre yönelmesi beraberinde büyük itikadi yanlışlıklar ve sapmalar da getirebilecektir. Zikir ehil birisinin rehberliğinde çekilmedikçe insana yarar kadar zarar da verebilir. Çünkü şeytan hiçbir fırsatı kaçırmaz. Kılavuzsuz yola çıkanları çeşitli tehlikeler bekleyebilir. Örneğin yaptığı zikirle dualarının kabul edildiğini gören birisi istidraca düşebilir. Hem benliği güçlenip kendisinde olmayan çeşitli büyüklükler görebilir, kibire ve ucuba kapılabilir hem de şeytanın oyuncağı olabilir. Bunlar da insanı ebedi helake, pişmanlığa götürmeye yeter. Hele içinde bulunduğumuz çağda insanlar gerekli dini ve itikadi bilgilerden bile yoksunken onların ellerine verilecek böyle bir havas bilgisi Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinin gereği ve amacı dışında zikredilmesine yol açacaktır.
Birgün Azerbaycan Bakü’de bir dükkanda alışveriş yaparken üst kattaki evinden merdivenlerden inen hanımının geniş bir tabakta tespih olduğu halde dükkan sahibi beyine sunduğunu gördüm. Zikrini tamamladıktan sonra dükkan sahibine namaz kılıp kılmadığını sordum. Namaz kılmadığını söyledi. Ama kendi ismine uygun olan Allah’ın (c.c.) bir güzel ismini her gün belli bir zamanda belli bir miktarda çektiğini belirtti. Bu sayede bir marifete kavuştuğunu iddia ediyordu. Pek çok kişi ilgili marifet için onu ocak bellemişlerdi. Kapısına geliyordu. Bu işten para da kazanıyordu. Kendisini evliya sanıyordu. Allah (c.c.) bir kulunu nasıl da şaşırtmıştı? O zaman bunun dinde bir dünyevileşme yolu olduğunu düşündüm. Yahudiler de dinlerini benzer bir yolla dünyevileştirmişlerdi. Sonra bu işin Azerbaycan’daki yaygınlığını gördüğümde daha da şaşırdım. İnsanların Allah’a (c.c.) sadece dünyevi bir amaç için yönelmeleri beni daha sonra dehşete sürükledi. Çünkü Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini nefsi ve dünyevi arzuları istikametinde kullanan pek çok insanın istidraclarına da tanık oldum. Onlardaki bu yanlışı görünce içimde doğru olanı yapmak ve bu gibilerin şerlerinden Allah’a (c.c.) sığınmak ihtiyacı belirdi. Hayrı da şerri de yaratan Allah’tır. Allah (c.c.) kendisine sığınanları da elbette şerlerden koruyandır. Bunun üzerine hayatımda ikinci kez içimde Allah’ın (c.c.) güzel isimlerini saymak, ezberlemek, onların anlamlarını öğrenip üzerinde düşünmek isteği başladı. Çok şükür bunlar da gerçekleşti. Artık aradan dört yılı aşkın bir zaman geçmiş bulunmaktadır. Şimdi şu gerçeği derinden anladım ki, zikirde amaç Allah (c.c.) rızasıdır. Zikir, bir ilan-ı aşktır. Allah’a (c.c.) kalple, yani aşkla yönelmedir. Allah’ın (c.c.) güzel isimleri ile amaçlanan şey de doğru bir Allah (c.c.) bilgisi ve itikadı edinip Allah’ı (c.c.) övüp yüceltmek ve nefsin kusurlarını görüp düzelterek Allah’ın (c.c.) ahlakıyla ahlaklanmaktır.
Havas ilimlerinde insanın isminin anlamı veya ebced değeriyle Allah’ın (c.c.) güzel isimleri arasında ilgi kurulması ve uygun düşen güzel isim ile zikrin tavsiye edilmesi, bir hak temele dayanıyor olabilir. Gerçekten insan isimleri Allah (c.c.) katında ezelden bilinmekteydi. İnsan isimleri ile karakterler arasındaki ilgi Batı’da da pek çok bilginin ve araştırıcının da dikkatini çekmiştir. Bu konuda pek çok kuram ortaya atılmış ve kitap kaleme alınmıştır. Peygamberimiz de bir hadis-i şeriflerinde evladına iyi bir isim takmayı babanın temel görevleri arasında saymıştır. Allah (c.c.), isminin anlamına sahip çıkan, isminin anlamının içerdiği fazilete, iyiliğe, güzelliğe yönelen ve bunun için de ismini güzel niyetiyle, amelleriyle, dualarıyla, zikriyle Allah’ın (c.c.) güzel isimlerinden uygun olanının gölgesine yaklaştıran kişiye elbette güzel ismine yaraşır ilahi lütuflarda bulunacaktır. Ama bunda da yine Allah (c.c.) rızası gözetilmelidir. Bunu dünyevileştirmek, ticarete dönüştürmek dinden sapmadır. Nefsin ve şeytanın oyuncağı olmaya bir davetiyedir. Onun için bu da çok tehlikeli bir yoldur. Bir yol göstericiyi, ehil birisini gerektirir.
Şayet virt dersi verecek ehil birisi bulunmadığında bir vakit namazının bitiminin arkasında bu güzel isimleri bize bağışlayan ve sayılmasını isteyen peygamberimizin (s.a.s.) ruhuna bir fatiha hediye ettikten sonra Allah’ın (c.c.) güzel isimleri esma-ül hüsna tablosundaki sırasıyla çekilebilir. Ayrıca onun içerisinden seçilen bir veya birkaç güzel isim anlamı dosdoğru bilindikten sonra sayıya vurmadan her gün gece ve gündüz bir çeşit aşkla zikredilerek yüceltilebilir.
Biz bu çalışmamızda Allah’ın (c.c.) sıfat ve güzel isimlerini itikat ve iman perspektifinde de ele almaya ve insanların Allah (c.c.) ile ilgili inançlarındaki eksikliklere, yanlış düşüncelere dikkati çekmeye çalıştık. Ayrıca çeşitli din ve mezheplerdeki Allah (c.c.) inancındaki temel yanlışlıklara ve sapmalara da değinmeyi ihmal etmedik.
Aslında önce hak din olarak gelen pek çok din, sonradan insanların nefislerinin karışması ile batıl bir din veya mezhep durumuna dönüşmüştür. İnsanlar nefislerinden gelen benzer arzu ve heveslerle hak dinleri bozmuşlardır. Olguya biraz daha geniş bir bakış açısıyla baktığımızda dinlerde bozulmanın ve sapkın mezheplerin önce Allah’ı (c.c.) sıfatları ve güzel isimleri ile tanımak istememeden kaynaklandığını görürüz. Allah (c.c.) inancında meydana gelen bir itikadi bozukluk ve eksiklik, daha sonra imanın esaslarında bir boşluğa, ibadetlerde de ihmale ve eksikliğe dönüşmektedir.
Bugün batıl din ve mezhepte olanların içerisinde bulundukları acıklı durum ile Müslümanların imanındaki zafiyetleri ve ibadet yaşamlarındaki kusurları ve eksiklikleri hep yanlış ve eksik Allah (c.c.) inancından kaynaklanmaktadır. Allah (c.c.) inancının eksiksiz ve doğru olarak biçimlenmesinde O’nun sıfat ve güzel isimlerini hakkıyla bilmenin önemi ise tartışılamaz.