İslami paylaşım sitesi İslami - Forum |
|
| Tevhid, Tevhit Nedir, Tevhidin Anlamı, Tevhidin Sırları (3) | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
muhsin iyi
Mesaj Sayısı : 134 Kayıt tarihi : 28/07/11
| Konu: Tevhid, Tevhit Nedir, Tevhidin Anlamı, Tevhidin Sırları (3) Ptsi Tem. 22, 2013 6:01 am | |
| Tevhid, Tevhit Nedir, Tevhidin Anlamı, Tevhidin Sırları (3) Tevhidin kıymetini anlamamız için bazı temel kavramları, terimleri iyi bilmek ve göz önünde bulundurmak gerekir. Bunlardan ikisi çok önemlidir: Putperestlik ve hac.
İslam’ın bir şartı olduğu ve aşağı yukarı herkes tarafından tevhitle alakasının bilindiği için hac üzerinde fazla durmayacağız. Tüm dünya Müslümanlarının aynı giysilerle bir araya gelip anlamlı bazı hareketleri, ziyaretleri yaptığı hac baştan sona tevhit akidesinin hal dili ile yaşandığı büyük bir ibadettir.
Putperestliğin mahiyeti, anlamı ise öyle insanlar, özellikle Müslümanlar tarafından pek bilinmiyor. Tabii bu konudaki bilgi ve bilinç eksikliği Kuran-ı Kerim’in de gereğince anlaşılmasını engelliyor. Zira Kuran-ı Kerim’in ayetlerinin büyük çoğunluğu putperestlere (müşriklere) hitap etmektedir. Putperestliğin anlamı ve mahiyeti yeterince kavranamadığı için bu yüzden Kuran-ı Kerim’in ruhu ve derinliği de tam manasıyla anlaşılamamaktadır.
Şayet putperestlik ümmet-i Muhammed’i, hususiyle bugünkü çağdaş insanları ilgilendirmemiş olsaydı yüce Allah sevgili peygamberini (s.a.s) böyle bir ortamdan seçmemiş olacaktı. Demek ki, putperestlik evrensel bir olgudur ve insan doğasından kaynaklanmaktadır. Tarih boyunca putperestlik tehlikesi her zaman söz konusudur. Ayrıca insan doğasında putperestlik zafiyeti de her zaman vardır. Onun için putperestliğin mahiyetini ve anlamını iyi bilmek gerekir. Bu çağda insanların hangi noktalarda şirk bataklığına kapıldığını, çağdaş putların neler olduğunu iyi tanımak her insanın üzerine farzdır.
Terimleri, kavramları eksiksiz ve tam olarak tanımanın en kolay ve verimli yolu, zıtlarını bilmekle olur. Putperestlik kavramının karşıtı tevhittir.
Tevhit, bütün Müslümanların, insanların inandıkları taktirde Allah ve toplumda bir ve eşit olmasıdır. Putperestlik ise insanların birbirine sevgisiz ve düşman olmasıdır. Kalplerin, toplumun tefrikaya düşüp parçalanması, birbirinden uzaklaşmasıdır.
İnsanlık tarihinin birinci mücadelesi, tevhit ve putperestlik olguları arasında olmuştur. Peygamberler getirdikleri tevhit akidesi ile insanları birbirine kardeş yaparken putperestlik buna karşı mücadele etmiştir. Toplumda kardeşliği, sevgiyi sabote etmiş, ortadan kaldırmıştır. Bazen peygamberlerin getirdiği tevhit akidesi toplumlarda egemen olmuş, bazen de insanların nefislerinden ve şeytanların propagandalarından güç alan putperestlik güç kazanmış, tevhit akidesini söndürmüştür.
Putperestliğin dünya tarihi boyunca insanlığın en büyük sorunu ve tehlikesi olmasının en başlıca nedeni, insan doğasından kaynaklanmasıdır. Nefsin eğiliminden güç almasıdır.
Yüce Allah (c.c.), insanı iki asıldan yaratmıştır: Ruh, yüce Allah’tan ilahi bir soluk olduğu için ibadetlerden ve faziletlerden büyük bir haz alır. Dolayısıyla tevhit akidesi ruhu huzura sevk eder. Lakin nefis, anasır-ı erbanın (toprak, ateş, su, hava) özünü, tabiri caizse kaymağını temsil eder. Anasır-ı erba ise Allah’ın emri ile yoktan yaratılmıştır. Dolayısıyla nefis, anası yokluğun temsil ettiği bütün şerlerin, kötülüklerin kaynağıdır. Putperestlik nefsin olanca gücüyle kötülüğü emretmesinin tabii bir sonucu doğmuştur.
Daha önceki tevhit konulu iki yazımızda çocuk oyunlarının büyük hikmetler içerdiğini; saklambaç, körebe gibi oyunlarda ruhsal bazı sırların, özellikle Elest Bezminden bazı esintilerin sakladığını ifade etmiştik.
Büyüklerin çocuklar konusunda en büyük yanılgıları, onların sadece ruhtan oluştuklarını, dolayısıyla günahsız, temiz ve melek gibi varlıklar olduğunu sanmalarıdır. Oysa çocuklar da nefis sahibidirler. Yani onlarda da biz yetişkinler gibi günah işleme eğilimi söz konusudur. Fakat akılları ve bilgileri biz yetişkinler derecesinde gelişmediği için hem şeriat hem de kanun önünde masumdurlar. Cezalandırılamazlar. İşledikleri suçlardan dolayı da günaha girmezler. Buluğ çağı ile sorumluluk yaşına ererler.
İşte bu masum çocukların nefsani yanları da tatmin olmak ister. Bunun için de oyuncaklara başvururlar.
En başta hatırlatayım ki, burada oyuncakları yasaklamak, onları zararlı göstermek gibi bir niyetimiz ve kastımız yoktur. Bilakis bunları teşvik ediyoruz. Zira her ne kadar onlarda insanların putperestliğe olan bir eğilimi harekete geçiyor, küçük bir örneği, daha doğrusu nüvesi canlandırılıyor görünse de çocukluk çağında nefsin bu yönünün de canlı tutulmasının, meşgul edilmesinin büyük yararları ve hikmetleri söz konusudur. Eğer bunda bir mahzur söz konusu olsaydı dinimiz, en azından peygamberimiz (s.a.s) bu konuda yasaklamalar getirirdi. Hâlbuki kimi hadis-i şeriflerde dolaylı bir biçimde çocukların oyuncaklarla oynamalarına cevaz verildiği anlaşılmaktadır.
Evet, putperestlik nefsin eğiliminden ortaya çıkmış, bunun da küçük örneklerini çocuk oyuncaklarında görmekteyiz. Çocuklar oyuncaklarını ellerine aldıklarında onlara roller, anlamlar yüklerler. Örneğin çocuk elindeki oyuncağı annesi, babası, kız kardeşi, doktoru, öğretmeni, öğrencisi yapar, sonra da onları konuşturur. Onlarla mini bir tiyatro oynar. Günlük hayatta öğretmenine kızmışsa oyuncağını öğretmen yapar, kendisinden özür diletir. Böylece nefsi büyük bir rahatlama yoluna gider. Bir başka seferinde elindeki oyuncağı annesi olarak düşünür, onu hasta kılar, biraz sonra öldüğünü söyleyip gömer. Böylece gerçek hayatta az önce annesinin kendisini paylamasını, cezalandırmasını nefsani boyutta sindirmiş olur, rahatlar. Kız kardeşini doktorun karşında ölümcül bir hastalıkla ahirete yolar. Arkasından da ağlar. Böylece kıskandığı kardeşinden kendince öcünü alır. Kısacası çocuk oyuncakları ile yapılan bu mini oyunlar, çocukların ruhsal gelişmesinde, terapisinde eşsizdirler. Büyük yararları vardır. Çocukların ilgili yaşlarda oyuncaklarla oynamaları onların sağlıklı bir şekilde büyümelerini, an azından zararlı olan nefsani duygularını içlerine atmamalarını sağlar. İçe atılan olumsuz duygular çocukları hasta kılabileceği gibi sağlıklı bir kişilik oluşturmalarını da engelleyecektir.
İşte nasıl bir çocuk oyuncakları ile böyle oynuyorsa bir putperestte bu şekildedir. O da putuna kendince bir anlam ve rol verir.
Putperestler (müşrikler) hakkında en büyük yanılgı, onların Allah’ı inkâr ettiklerini sanmaktır. Oysa putperestler Allah’ın varlığını inkâr etmezler. Allah’ı pek çok sıfatı ile tanırlar. Yalnız kendilerini Allah’a ulaştırsın, ettikleri dua Allah indinde kabul görsün diye putlara taparlar. Allah’a şirk koşarlar. Bu yüzden müşrik diye de adlandırlırlar. Bu açıdan konu ile ilgili Kuran-ı Kerim’deki şu ayetleri okumakta büyük fayda vardır: “Yemin olsun ki, o putperestlere (Mekkeli müşriklere) kendilerinin kimin yarattığını sorsan mutlaka ‘Allah’ diyeceklerdir. Öyle ise nasıl oluyor da dönüyorlar? (Ez-Zuhruf suresi, 87).”, “(Putperestlere hitaben) De ki: ‘Size gökten ve yerden kim rızık veriyor? Yahut kulaklara ve gözlere kim malik bulunuyor? Ölüden diriyi, diriden ölüyü kim çıkarıyor?’ Hemen, ‘Allah’ diyeceklerdir. Sen de ki: ‘O halde sakınmaz mısınız?’ (Yunus suresi, 31)”.
Çocuğun oyuncakları ile oynaması son derce narsist, bencil bir karakter arz eder. Yani çocuk nefsani hazlarını birinci plana alır. Onları tatmin etmek ister. Özellikle intikam ve kin duyguları bunda en birinci rolü oynarlar. Bunun örneklerini yukarıda vermiştik. Bir putperest de böyledir. Putuyla ilişkisi son derce narsisttir. Bencildir. Çoğu kez intikam ve kin duygularını tatmin etmek için onları kullanır. Bunun için onların önünde bir inanmış gibi diz çöker, onlara tazimde bulunur, onlara dua eder. Nefsani eğilimlerini, davranışlarını, özellikle intikamlarını ve bir kısım insanlara karşı kinini gerçek hayatta gerçekleştirmek için meşru bir zemin bulur. Böylece vicdanını da devre dışında bırakmış olur.
Bizler nefsaniyetten de oluştuğumuz için bazen düşmanlarımıza karşı çok acımasız fanteziler kurabiliriz. Onları öldürmek isteriz. Onlar için aklımıza çeşitli işkenceler, bin çeşit kötülükler gelebilir. Ama bunları vicdan terazisine vurduğumuz zaman çoğu kez geri adım atarız. Bunları gerçekleştiremeyiz. Bir putperest bu noktada bu vicdan terazisinden yoksun kalmaktadır. Yani putu vicdanının önüne geçerek onu devre dışı bırakabilmektedir. Çünkü putu ilahi bir anlam kazanmıştır. Dolayısıyla vicdanının üzerine çıkmıştır. Putun Allah indinde bir yeri vardır yanılsaması vicdanları işlevsiz kılmaktadır. Onun için putperestlik bir insanlık suçudur. Çünkü bir putperestin işlemeyeceği hiçbir suç yoktur. Putu elinde bir oyuncak gibidir. Putu önünde işleyeceği her suçu meşru kıldığı için bundan zerre kadar bir pişmanlık, vicdan rahatsızlığı da duymaz.
Tabii putperestlik toplumlarda, kişilerde vicdan olmadığı gibi bir hak ve hukuk da söz konusu değildir. Güçlü olan hak sahibidir. Çünkü onun putu daha büyüktür anlayışı hakimdir. Kişilerin özel putları olduğu gibi ailelerin, sülalelerin, toplumların da değer verdikleri başka putları olabilir. Kişiler özel putları ile başka insanlara karşı her türlü kötülüğü işleyebildikleri gibi aileler, sülaleler, toplumlar da başka ailelere, sülalelere, toplumlara karşı her türlü kötülüğü, şerri işleyebilecek bir zemin bulabilirler. Hak, hukuk kavramı ilahlaştırılan put veya putlarla ortadan kaldırıldığından sonu gelmeyen savaşlar, zulümler, katliamlar putperest toplumlarda eksik olmaz.
Şeytanlar insanların birbirini sevmemesi, aralarında düşmanlıkların artması ve yayılması için tarih boyunca insanların putperestliğe olan eğilimini canlı tutmak istemişlerdir. Çünkü bu sayede insanları büyük günahlara teşvik etmek daha kolay olmuştur. Putperstlik her türlü büyük günahın ana yatağıdır.
Bir putperestin işlediği bir günahtan dolayı pişman olması, kendisini ıslah etmesi mümkün değildir. Zira ona göre putunun Allah yanında bir değeri vardır. Her şey onun müsaadesi ve gücüyle meydana gelmiştir. Ortada bir hata ve günah söz konusu değildir. Dolayısıyla kendisi haklıdır.
Peygamberlerin getirdiği tevhit akidesinde ise büyük bir rahmet vardır. Zira tevhit, insanların Allah’ın (c.c.) dini karşısında bir ve eşit olması demektir. Dolayısıyla insanların eylemleri hak ve hukukla ölçülmektedir. Zulmeden, şer işleyen, kardeşine kötülük yapan kişi, Allah’ın hukuku karşısında yargılanmakta ve bir yaptırıma uğramaktadır. Bu süreç gerçekleşirken insanların vicdanları harekete geçmekte, toplumun huzuru, saadeti ön planda tutulmaktadır. İnsanlar, hak ve hukuklarını arayabilmektedirler. Mazlum ile zalim birbirinden ayrılmakta, mazlumun hakkı zalimden alınmaktadır.
Tevhidin en büyük nimeti hiçbir insanın diğer bir insandan ayrıcalıklı olmamasıdır. İnsanların hak ve hukukta eşit olmasıdır. Bu sayede toplumda barış ve kardeşliğin gerçekleşmesidir. Onun içindir ki, peygamberlerin tevhit çağrılarına öncelikle toplumda ezilen, hiçbir hakkı olmayan, zulmedilen insanlar, kesimler olumlu cevap vermiştir. Bunlar peygamberlerin etrafında toplanmışlardır. Genellikle zenginler, çarpık düzenden nemalan kesimler, bu çağrıya olumsuz yanıt verdikleri gibi inananlarla da mücadele etmişlerdir. Kısacası tevhit davası, tarih boyunca ezilenlerin bayrağı olmuş, putperestlik de ayrıcalıklı sınıfın kavgası halinde tezahür etmiştir. Putperest toplumlarda insanlar arasında müthiş bir sevgisizlik vardır. Dostluklar hep menfaat ve siyaset üzerine kuruludur. Böyle bir düzende insanların tek emelleri nefsaniyetlerini tatmin etmektir. Zayıflar her zaman ezilir. Onların haklı oldukları konuda zerre kadar bir hakları yoktur. Putperest bir insan, her saniye diğer insanların zayıf anlarını kollar. Ufacık bir bahaneyle her türlü zulmü işleyebilir. Böyle anlarda ise hiçbir kimse en küçük bir suçluluk duygusu veya vicdani bir rahatsızlık bile duymaz. Tevhit akidesinin hakim olduğu toplumlarda ise, herkes Allah’ın kuludur. Toplumda hakim olan duygu, sevgi ve saygıdır. İnsanlar Allah tarafından bir ve eşit yaratıldığı için her türlü sevgiye ve saygıya layıktır. Zayıf ve çaresiz insanlara yardım etmek, Allah’ın çok sevdiği bir iş olduğu için böylelerini ezmek, onlara zulmetmek doğru değildir. Düşmanlığa değil kardeşliğe bahaneler aranır. Barış ve huzur, tevhit akidesine sahip bir toplumun tabii manevi havasıdır.
Toplumda meydana gelen terör ve anarşinin arkasında mutlaka şeytanlar bulunduğu gibi terör ve anarşinin dayanağı da kesinlikle putperest bir mantıktır.
Bugün insanlar taştan, ağaçtan yapılmış putlara tapmıyorlar ama putperest eğilimler yine de söz konusudur. Özellikle para, daha doğrusu ekonomi konusundaki yanlış hareketler, toplumdaki birlik ve beraberliği bozmakta, insanları, halkları putperest toplumlarda olduğu gibi birbirine düşman haline getirebilmektedir. Sadaka, zekât; faiz yasağı, borç para verme teşviki gibi olumlu şeylerle insanlar arasındaki gelir dağılımını yoksul kişiler lehine ayarlamaya çalışan İslam dini, paranın bir put olarak toplumdaki insanlar ve halklar arasında bir ayrımlaşma ve kutuplaşma olmasının önüne geçmektedir.
Kuşkusuz çağımızın en büyük putçuluğu, ırkçılıktır (faşizm). Irkçılığın dayandığı mantık ve hedef ile putperestlik aynıdır. Irkçılık da putperestlik de sevgisizliğe, düşmanlığa, bölücülüğe, ayrımcılığa, savaşa dayanır. Bu yüzden ırkçılıktan yara almamış, ekonomisinin büyük gücünü bu yaranın tedavisi için harcamayan İslam ülkesi yok gibidir.
Temeli tevhide dayalı İslam’ın, ırkçılığa deva bulmaması ise mümkün değildir.
Kısacası İslam dini her şeyi ile özellikle hac emri ve putperestliğe karşı olması ile tüm insanlığı birbirini sevmeye, kardeşlik duygusuna, barışa, huzura çağırmaktadır.
Tevhit akidesinin hedefi, tüm dünya Müslümanlarını biraya getirip her yönüyle bir ve kardeş kılmaktır.
Bir de bazı insanların tasavvufta rabıtaya şirk demelerini açıklığa kavuşturmak gerekir. Elbette bir fotoğrafa bakıp da mürşitlerini hayalinde canlandıranlara en azından mürşitlerini canlı bir formda hayal etmelerini tavsiye ediyoruz. Rabıta sırasında put gibi cansız bir form uygun değildir. Canlı form derken bunu da yanlış anlamamak gerekir. Örneğin ışıl ışıl bakan bir göz, güler bir yüz v.s gibi canlılığa delil olan küçük şeyleri kasdediyoruz.
Şayet ölmüş bir şeyhe bağlı iseler veya böyle bir şeyhten istifade etmek istiyorlarsa ellerinde de ancak bir fotoğraf varsa o zaman o fotoğraftan esinlenerek hayalinde ilgili şeyhe hayat vermeleri, sanki yanlarında yaşıyormuş gibi düşünmeleri daha doğru bir hareket olacaktır.
Şu bilinen bir gerçektir ki, veli olan zat öldüğünde daha bir güçlenmektedir. Nefisten soyunduğu ve sadece ruhtan ibaret olduğu için rabıtası daha bir tesirli olmaktadır.
Rabıta yaşayan bir mürşide yapılır. Yani veli zat ölmüş de olsa o yaşıyormuş gibi telakki edilir. Putperest ise böyle değildir. Belki mübarek bir insanın ismi bir zamanlar ilgili puta verilmiş olabilir. O mübarek zat da yüzyıllar önce ölmüş olabilir. Ama put aracılığı ile o kişi cansız bir nesne ile forma kavuşturulduğu gibi onun davası ve tevhitle alakası da artık kopmuştur. Yok olmuştur. Yani putperestin elinde o bir oyuncağa dönmüştür. Çoğu zaman, yıkıcı duygularının, gayr-i meşru isteklerinin dışavurumu için hizmet görmeye başlamıştır. Oysa rabıtası yapılan kişi, Allah dostudur. Ona rabıta yapan kişi asla kötü duygularını meşru kılmak gibi bir amaç gütmediği gibi bilakis onunla Allah’a (c.c.) daha çok yaklaşmaya çalışır. Amaç rabıta vesilesi ile Allah’a, dolayısıyla Allah’ın Kuran-ı Kerim, peygamberin sünneti gibi hukuk kaynağı araçlarına ulaşmaktır. Onları yaşamaktır. Yaşantıya sokmaktır. Ahlak edinmektir. Rabıtası yapılan Allah dostu Kuran-ı Kerim’in ve peygamberimizin (s.a.s) sünnetinin adeta yaşayan halidir. Varisidir. Dolayısıyla rabıtası yapılan Allah dostundan adeta bunların transferi gerçekleştirilir. Üstün ahlak elde edilmeye çalışılır. Putperest ise narsist, bencil bir anlayışla putuna yaklaşır. Nefsine uyarak her türlü rezilliği, kötülüğü işleyebilir. Put adeta her türlü şerrin kaynağı gibidir. Rabıta yapan kişi, veli zatın kişiliğinde büyük erdemlere ulaşmaya, dolayısıyla topluma yararlı ve Allah’ın rızasına uygun bir kul olmaya çalışır. Putperest ise nefsine ayna görevi gören putunun etkisiyle her türlü kötü ahlakı kazanabilir; topluma, insanlığa büyük zararlar verebilir; bu yüzden Allah’tan uzaklaşır.
Rabıta olayının temeli ruhsaldır. Veli zat letaifleri yüce âlemlere ulaştığı için nur ve feyz kaynağıdır. Rabıta yolu ile mürit bunları üzerine almaya, mürşidindeki feyzden ve nurdan yararlanmaya çalışır. Bundan sonra kalp, letaifler harekete geçer. Mürit, mürşidindeki gelen nurdan ve feyizden somut olarak haberdar olur. Böylece rabıtanın en önemli amacı da gerçekleşmiş olur. Putperestin putu ile böyle bir ilişkisi yoktur. Zaten putperest bin yıl da karşısında beklese puttan ne feyiz ne de nur kalbine, letaiflerine gelir. Putperest sadece narsist, bencil, yıkıcı duygularını ve içgüdülerini tatmin etmek için putunu kullanır. Bunlar için putunun önünde ibadet ve dua eder.
Rabıtada veli zattan bir şey istenmez. Daha doğrusu ona dua edilmez. Yalnız ondan himmet beklenir. Himmet manevi yardımdır. Bu manevi yardım da Allah’ın izni ve yaratması ile ancak yapılır diye itikat edilir.
Dua yalnız Allah’a yapılır. Yalnız veli zatın yüzü suyu hürmetine; Allah indindeki yerine, hürmetine dayanarak Allah’a dua edilebilir. Buna tevessül denir. Bu meşrudur. Çünkü istek, dua Allah’a (c.c.) yapılmaktadır. Veli zat ise vesile kılınmaktadır.
Rabıtaya, tevessüle karşı olanlar genellikle şu ayet-i kerimeyi davalarına ispat için hep ortaya atarlar: ‘’ İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp da başka dostlar (putlar) edinenler, ‘Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.’ diyorlar. Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez (Zümer suresi, 3)’’
Rabıtada kişi nasıl asıl amaç olarak Allah’a yakınlaşmayı hedefliyorsa güya putperestlerin de putlarına taparken böyle bir iddiaları var. Şimdi size soruyorum, her iddia gerçek midir? Putperestler tevhit akidesini savunan kişilere karşı kendilerini savunmak, güya tevhit akidesine olan yakınlıklarını vurgulamak için bu iddiayı söylüyorlar. Hâlbuki biz bu yazı boyunca anlattık ve açıkladık ki, putperestlerin asla böyle bir hedefleri yoktur. Bu, büyük bir yalandır. Putperestin tek gayesi nefsani duygularını tatmin etmektir. Onlar Allah’tan uzaktırlar. Oysa rabıta yapan kişi için bu bir iddia değil gerçektir. Zira gerek şeyhin gerekse müridin şeriata, peygamberimizin (s.a.s) sünnetine aykırı davranışları kabul görmez ve itibar da edilmez.
Aslında rabıtaya ibadet olarak bakmak ile hata başlanıyor. Hâlbuki rabıta doğal bir olgudur. İnsanın sevdiğini düşünmesidir. Tarikatta de bir usuldür. Nur ve feyz kaynağı mürşid-i kâmilden istifade etmekte kullanılan bir araçtır. Bunun için en kestirme bir yoldur.
Kaldı ki, tasavvuf farz değildir, herkese de hitap etmez. İmanı geliştirmede, onu tahkiki seviyeye ulaştırmada sadece bir yoldur.
Kısacası rabıtanın, tevessülün şirkle, putperestlikle uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur. Bilakis bunlar tevhide, tevhidin nuruna ve feyzine hizmet eden araçlardır.
Yüce Allah (c.c.) tevhit akidesini dosdoğru anlamayı, rızası istikametinde yaşamayı, ölmeyi nasip eylesin. Âmin. Muhsin İyi
| |
| | | | Tevhid, Tevhit Nedir, Tevhidin Anlamı, Tevhidin Sırları (3) | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| » Tevhid, Tevhit Nedir, Tevhidin Anlamı, Tevhidin Sırları » Tevhid, Tevhit Nedir, Tevhidin Anlamı, Tevhidin Sırları (2) » Abdestin Anlamı, Sırları, Faziletleri » Letaif Nedir, Letaiflerin Anlamı, İşlevi, Görevleri Nelerdir? » Letaif Nedir, Letaiflerin Anlamı, İşlevi, Görevleri Nelerdir?
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|